Hikayem
1 sayfadaki 1 sayfası
Hikayem
Keskin soğuktan donmuş elleriyle yüzünü örtmüş sessizce ağlıyordu. Ağlamanın ona faydası olmadığını anladığında babasının mezarına koşmaya başlamıştı bile.Hava çok soğuktu. Rüzgâr adeta vücudunu kesiyordu.Kısa zaman sonra küçük bir mezarın başında orta boylarda,zayıf,küçük bir çocuk bekliyordu.Yeşil gözleri neredeyse sönmüştü.Eskiden hayat ne güzeldi onun için.Annesi ve babası ile birlikte mutlu bir şekilde yaşıyorlardı.Ama sonra,babası savaşta düşmanlar tarafından vahşice öldürülmüştü.Onun için üzülse de annesiyle birlikte mutlu olmaya çalışıyordu ama olmuyordu işte.Hayat onsuz geçmiyordu.Ve bu gece küçük çocuk pazardan evine geldiğinde evin yandığını görmüştü.Evi yakılıp annesi öldürülmüştü.Kalbi öyle hızlı çarpıyordu ki.Bu düşüncelerden sıyrıldı.Şimdi ne yapacağını düşündü.Artık bu acımasız dünyada yapayalnızdı.İçinde bir şeylerin başladığını hissetti.Yeni bir şeyler.Daha önce hissetmediği intikamdı bu.Burada başlamıştı burada bitmeliydi.Onur yasaları bunu gerektirirdi.Babasının mezarının üzerinde bulunan keskin,sapı taşlarla süslenmiş,simsiyah kılıcı çekti.Gözleri kapandı.Kendini yavaşça yerdeki karlara bıraktı.Uzun zamandır onu izleyen bir çift göz ona doğru yaklaştı.Yumuşacık elleriyle onu yerden kaldırdı.
Yavaşça yattığı yerden kalktı.Sabah olmuştu.Pencereden baktığında onu uyandıranın kuşların ötüşü olduğunu anladı.Acaba neredeydi.Etrafına bakındı.Küçük bir evdi burası.Yavaşça yanan bir sobanın yanına kurulmuştu yattığı yatak.Basık tavandan dolayı sobadan çıkan duman odayı dolduruyor sonra bacayı bulup yavaşça dışarı çıkıyordu.Hemen hemen hiç eşya yoktu evin birinci katında.Bir yatak,soba,tahtadan bir sandalye ve küçük bir masa.Birden dün geceyi hatırladı.Kılıcı neredeydi.Yavaşça odaya göz gezdirdi.Sandalyenin yanında sanki onu beklermişçesine duruyordu.O sırada kapı açıldı ve içeriye yaşlı bir adam girdi.Saçları ağarmış siyah gözlü geniş omuzlu biriydi.Çocuğa
"Merhaba"
"Sen de kimsin ve ben neden buradayım."
"Dün gece seni mezarlıkta buldum.soğuktan bayılmıştın.ben de seni buraya getirdim.Mezarlıkta ne işin vardı"
"Gidecek başka bir yerim yoktu"
"Peki söyle bakalım.Ailen nerede?"
"Artık bir ailem yok."
Başından geçenleri sessizce anlatmıştı yaşlı adama.Adam çocuğun anlattıklarıyla üzülüyor ama içinden müthiş bir şekilde seviniyordu.Bu çocuk o yıllardır beklediği çocuk olmalıydı.
"O zaman benimle kalacaksın bundan sonra"
"Hayır hayır ben başımın çaresine bakarım."
"Ama ben bakamam.benim gibi yaşlı birini yalnız mı bırakacaksın"
"Pekala sanırım bir süre burada kalmamın bir sakıncası olmaz"
“Bu arada benim ismim Xen evlat."
"Benim adım da Etar"
"İsminin anlamını biliyor musun?"
"Hayır"
"Büyük güç ve onur anlamına gelir."
Günler Etar için sıkıcı ve normal geçiyordu. her gün odun kırıyor onları yakıyor sonra ise kılıcıyla çalışmalar yapıyordu.Hava kararana kadar kılıcını oraya buraya savuruyor hava kararınca Xen'in ona yaptığı sert samandan yatağa yatıp intikam alacağı günü düşlüyordu.Henüz küçük olduğunu biliyordu. Bu dünyayla tanışalı 15 yıl olmuştu daha ama içinde bir gücün saklı olduğuna inanıyordu.Ertesi gün aynı şekilde başlıyor,aynı şekilde bitiyordu. Aradan yaklaşık bir yıl geçmişti.Artık alışmıştı bu olanlara.Her gününün aynı geçmesine aldırmıyordu.Gittikçe daha iyi savurmaya başlamıştı kılıcını.Eskiden olsa kılıcı bile zor kaldırırdı.Ama şimdi rahatlıkla savurabiliyordu onu.Siyah simsiyah kılıcını seviyordu.En iyi dostuydu onun.Bu yüzden istiyordu onu öğrenmeyi,birazda.
Yaz geldiğinde ormanda kısa yürüyüşler yapmaya başlamıştı.Küçük bir ormandı.Kısa zamanda ezberlemişti hangi yolun nereye çıktığını.Bu kısa orman yürüyüşleri hem içine huzur veriyor,hem de eski günleri hatırlatıyordu ona.Eskiden babasıyla birlikte evlerinin arkasındaki küçük korulukta yürürlerdi.Tek başına bu ormanda yürümek hem içini acıtıyor,hem de eski günleri ona tekrar yaşatıyordu.Bu yüzden seviyordu ormanda yürümeyi.Garip bir histi.
Bir gün orman yürüyüşünden dönerken yaşlı Xen’in evinin yandığını gördü.Hemen koşmaya başladı.Eve vardığında Xen yerde yaralı bir halde yatıyordu.Birkaç adam Etar’ın etrafını sardı.Etar hemen kılıcını çekti.Çok sinirlenmişti.”Bunu ödeyeceksiniz” diye haykırdı.Tüm gücüyle kılıcı savurdu.Cansız bir beden yere düşmüştü.Hızlı bir hamleyle kılıcı diğerinin karnına sapladı.O sırada kolunun kesildiğini hissetmedi bile.Hamlesini bitiremeden üçüncü adamı da yere sermişti.Simsiyah kılıcı kandan kırmızıya dönmüştü.O sırada kendisine doğru gelen bir balta hamlesinden kurtuldu ve 90 derece dönerek adamın kılıç tutan elini kesti.Adam kaçmaya başladı.
Adam uzaklaştığında Xen’in yattığı yere doğru çömeldi.
”Seni kurtaracağım.”
“Hayır!Benim zamanım doldu.Benim gözlerim dünyaya kapanalı 15 yıl oldu.Al şu mektubu ve Saroz şehrindeki komutana götür.Artık hayatın değişecek”
“Seni unutmayacağım.”
Mektup sarı bir zarfa konmuştu.Cebine attı.Ölen kurtarıcısını gömdü ve yola koyuldu.Şu
sözler aklından çıkmıyordu “Artık hayatın değişecek.”
Yük kervanı yavaşça yol alıyordu.Değerli bir şeyler taşıdıkları askerlerin yüzünden belli oluyordu.Neredeyse hepsi sapsarı kesilmişti.Gün kimseye hissettirmeden yavaşça batıyordu.Gerçektende kervandaki kimse fark etmemişti güneşim battığını.Herkes pür dikkat etrafını süzüyordu.Ağır ağır ilerleyen kervan en az hayatları kadar önemliydi.Bu mallar şehre varmazsa beş parasız kalacaklardı.Canları pahasına korumalıydılar bu kervanı.Kervan başkanı eliyle durmalarını işaret etti.Birkaç dakika etrafı dinledi ve sessizce:
“Bu geceyi burada geçirelim.”
“Delirdin mi en tehlikeli haydutlar bu civardaki kervanlara saldırır.Burada yok olan kervanlarla güneşe ulaşabilirsin.”
“Ama en yetenekli askerlerde bizde.”
Bu sözler komutanın gururunu okşamıştı her ne kadar yola devam etmek istese de.
“Peki burada kalalım ama çok dikkatli olmalıyız.”
“Sen merak etme.”
Kervan başkanı sırıtarak yere uzandı.Eşekleri bir yere bağlayıp ateş yaktılar.Birkaç saat sonra herkes uyuyordu.Gün çoktan batmış Etraf boğucu bir karanlığa teslim olmuştu.Birden acı bir çığlık duydular.Kervan başkanı zehirli bir okla kafasından vurulmuştu.Beynini parçalayan ok bir ağaca saplandı.Ardından akın akın gelen haydutları saymazsak çok ta tehlikeli gözükmüyordu.
Askerler uyanıp kılıçlarına sarındıklarında haydutlar yaklaşmıştı.Korkunç böğürtülerle yere yıkılan onlarca asker iğrenç barbarların yüzünü güldürüyordu.Komutan kılıcını savurdukça haydutları yere yıkıyordu.Ama artık yorulmuştu.Karnına saplanan kılıca aldırmadan son kez savurdu hayattaki tek dostunu.Sonra yere yıkıldı.Görüntü birden bulanıklaştı.
Kafası zonkluyordu uyandığında Etar’ın.Kafasında bir şişlik vardı.Az önce gördüğü rüyaya bir anlam veremedi.Onunla bir ilgisi yoktu ancak heyecanlanmıştı.Komutan için üzüldü.Ama kendisi neredeydi.
Etrafına bakındı.Küçük bir hücredeydi.Peki burada ne işi vardı.Hafızasını yokladı.Bir şey çıkmıyordu.Ama kafası hala zonkluyordu.Hücrede hiçbir şey yoktu.Dışarıdan sesler geliyordu.Birden hatırlamaya başladı.
Saroz şehrine giderken dinlenmek için bir ağacın altına uzanmıştı.Uyandığında başında 5-6 kişi bekliyordu.İçlerinden biri Etar'ın kılıcını elinde tutuyordu.
"Bunu alıyorum umarım kusuruma bakmazsın"
Gerisini hatırlayamıyordu.Muhtemelen kafasına bir şeyle vurmuşlardı.Peki ondan ne istiyorlardı.Köle taciri olduklarını düşündü.Ne de olsa Etar iri biriydi ve ondan iyi bir köle olurdu.Şimdi buradan nasıl çıkacağını düşündü.Cebine baktığında mektup orada yoktu.Sinirden bağırıp küfürler savurmaya başladı.Uzun bir süre sonra siniri yatıştığında içeri iri bir adam girdi.Onu tuttuğu gibi dışarı çıkardı.Hiç debelenmemişti çünkü debelenerek sadece uysal olmadığını kanıtlardı.Onun yerine daha uygun bir zamanı beklemeliydi.Büyük bir odaya girmişlerdi.Odada 3 kişi vardı.Ancak hiç eşya yoktu.Geçici bir merkezleri olmalıydı.Onu tutan adam zayıf ve kısa boylu birini göstererek
"Yeni efendin bu adam.Senin için tam 100 altın ödedi.Her dediğini yapsan iyi olur yoksa kafanı keseriz."
Gözüne adamın belindeki bıçak ilişti.Onu almalıydı ama nasıl.Etar’ı bağlamak için ip alırken bıçağı çekti ve adamın bacağına sapladı.Diğer adamı ise tekmeyle yere yıktı.Yere yıkılan adamın belinden simsiyah kılıcını aldı.
"Bunu alıyorum umarım kusuruma bakmazsın"
Kılıcı sertçe kalbine sapladı sonra bacağı kanlar içinde yerde yatan adama yöneldi.Bayılmıştı.altın kesesini aldı ve olayın şokunu atlatamamış ufak tefek adama verdi.O sırada içeri giren üç adam diğerlerinin yerde yattığını görünce sarardılar.Etar onlarla dövüşürken arkasındaki pencerenin kırıldığını duydu ancak arkasını dönemeden kafasına yediği bir sopayla yere yıkıldı.
Yavaşça yattığı yerden kalktı.Sabah olmuştu.Pencereden baktığında onu uyandıranın kuşların ötüşü olduğunu anladı.Acaba neredeydi.Etrafına bakındı.Küçük bir evdi burası.Yavaşça yanan bir sobanın yanına kurulmuştu yattığı yatak.Basık tavandan dolayı sobadan çıkan duman odayı dolduruyor sonra bacayı bulup yavaşça dışarı çıkıyordu.Hemen hemen hiç eşya yoktu evin birinci katında.Bir yatak,soba,tahtadan bir sandalye ve küçük bir masa.Birden dün geceyi hatırladı.Kılıcı neredeydi.Yavaşça odaya göz gezdirdi.Sandalyenin yanında sanki onu beklermişçesine duruyordu.O sırada kapı açıldı ve içeriye yaşlı bir adam girdi.Saçları ağarmış siyah gözlü geniş omuzlu biriydi.Çocuğa
"Merhaba"
"Sen de kimsin ve ben neden buradayım."
"Dün gece seni mezarlıkta buldum.soğuktan bayılmıştın.ben de seni buraya getirdim.Mezarlıkta ne işin vardı"
"Gidecek başka bir yerim yoktu"
"Peki söyle bakalım.Ailen nerede?"
"Artık bir ailem yok."
Başından geçenleri sessizce anlatmıştı yaşlı adama.Adam çocuğun anlattıklarıyla üzülüyor ama içinden müthiş bir şekilde seviniyordu.Bu çocuk o yıllardır beklediği çocuk olmalıydı.
"O zaman benimle kalacaksın bundan sonra"
"Hayır hayır ben başımın çaresine bakarım."
"Ama ben bakamam.benim gibi yaşlı birini yalnız mı bırakacaksın"
"Pekala sanırım bir süre burada kalmamın bir sakıncası olmaz"
“Bu arada benim ismim Xen evlat."
"Benim adım da Etar"
"İsminin anlamını biliyor musun?"
"Hayır"
"Büyük güç ve onur anlamına gelir."
Günler Etar için sıkıcı ve normal geçiyordu. her gün odun kırıyor onları yakıyor sonra ise kılıcıyla çalışmalar yapıyordu.Hava kararana kadar kılıcını oraya buraya savuruyor hava kararınca Xen'in ona yaptığı sert samandan yatağa yatıp intikam alacağı günü düşlüyordu.Henüz küçük olduğunu biliyordu. Bu dünyayla tanışalı 15 yıl olmuştu daha ama içinde bir gücün saklı olduğuna inanıyordu.Ertesi gün aynı şekilde başlıyor,aynı şekilde bitiyordu. Aradan yaklaşık bir yıl geçmişti.Artık alışmıştı bu olanlara.Her gününün aynı geçmesine aldırmıyordu.Gittikçe daha iyi savurmaya başlamıştı kılıcını.Eskiden olsa kılıcı bile zor kaldırırdı.Ama şimdi rahatlıkla savurabiliyordu onu.Siyah simsiyah kılıcını seviyordu.En iyi dostuydu onun.Bu yüzden istiyordu onu öğrenmeyi,birazda.
Yaz geldiğinde ormanda kısa yürüyüşler yapmaya başlamıştı.Küçük bir ormandı.Kısa zamanda ezberlemişti hangi yolun nereye çıktığını.Bu kısa orman yürüyüşleri hem içine huzur veriyor,hem de eski günleri hatırlatıyordu ona.Eskiden babasıyla birlikte evlerinin arkasındaki küçük korulukta yürürlerdi.Tek başına bu ormanda yürümek hem içini acıtıyor,hem de eski günleri ona tekrar yaşatıyordu.Bu yüzden seviyordu ormanda yürümeyi.Garip bir histi.
Bir gün orman yürüyüşünden dönerken yaşlı Xen’in evinin yandığını gördü.Hemen koşmaya başladı.Eve vardığında Xen yerde yaralı bir halde yatıyordu.Birkaç adam Etar’ın etrafını sardı.Etar hemen kılıcını çekti.Çok sinirlenmişti.”Bunu ödeyeceksiniz” diye haykırdı.Tüm gücüyle kılıcı savurdu.Cansız bir beden yere düşmüştü.Hızlı bir hamleyle kılıcı diğerinin karnına sapladı.O sırada kolunun kesildiğini hissetmedi bile.Hamlesini bitiremeden üçüncü adamı da yere sermişti.Simsiyah kılıcı kandan kırmızıya dönmüştü.O sırada kendisine doğru gelen bir balta hamlesinden kurtuldu ve 90 derece dönerek adamın kılıç tutan elini kesti.Adam kaçmaya başladı.
Adam uzaklaştığında Xen’in yattığı yere doğru çömeldi.
”Seni kurtaracağım.”
“Hayır!Benim zamanım doldu.Benim gözlerim dünyaya kapanalı 15 yıl oldu.Al şu mektubu ve Saroz şehrindeki komutana götür.Artık hayatın değişecek”
“Seni unutmayacağım.”
Mektup sarı bir zarfa konmuştu.Cebine attı.Ölen kurtarıcısını gömdü ve yola koyuldu.Şu
sözler aklından çıkmıyordu “Artık hayatın değişecek.”
Yük kervanı yavaşça yol alıyordu.Değerli bir şeyler taşıdıkları askerlerin yüzünden belli oluyordu.Neredeyse hepsi sapsarı kesilmişti.Gün kimseye hissettirmeden yavaşça batıyordu.Gerçektende kervandaki kimse fark etmemişti güneşim battığını.Herkes pür dikkat etrafını süzüyordu.Ağır ağır ilerleyen kervan en az hayatları kadar önemliydi.Bu mallar şehre varmazsa beş parasız kalacaklardı.Canları pahasına korumalıydılar bu kervanı.Kervan başkanı eliyle durmalarını işaret etti.Birkaç dakika etrafı dinledi ve sessizce:
“Bu geceyi burada geçirelim.”
“Delirdin mi en tehlikeli haydutlar bu civardaki kervanlara saldırır.Burada yok olan kervanlarla güneşe ulaşabilirsin.”
“Ama en yetenekli askerlerde bizde.”
Bu sözler komutanın gururunu okşamıştı her ne kadar yola devam etmek istese de.
“Peki burada kalalım ama çok dikkatli olmalıyız.”
“Sen merak etme.”
Kervan başkanı sırıtarak yere uzandı.Eşekleri bir yere bağlayıp ateş yaktılar.Birkaç saat sonra herkes uyuyordu.Gün çoktan batmış Etraf boğucu bir karanlığa teslim olmuştu.Birden acı bir çığlık duydular.Kervan başkanı zehirli bir okla kafasından vurulmuştu.Beynini parçalayan ok bir ağaca saplandı.Ardından akın akın gelen haydutları saymazsak çok ta tehlikeli gözükmüyordu.
Askerler uyanıp kılıçlarına sarındıklarında haydutlar yaklaşmıştı.Korkunç böğürtülerle yere yıkılan onlarca asker iğrenç barbarların yüzünü güldürüyordu.Komutan kılıcını savurdukça haydutları yere yıkıyordu.Ama artık yorulmuştu.Karnına saplanan kılıca aldırmadan son kez savurdu hayattaki tek dostunu.Sonra yere yıkıldı.Görüntü birden bulanıklaştı.
Kafası zonkluyordu uyandığında Etar’ın.Kafasında bir şişlik vardı.Az önce gördüğü rüyaya bir anlam veremedi.Onunla bir ilgisi yoktu ancak heyecanlanmıştı.Komutan için üzüldü.Ama kendisi neredeydi.
Etrafına bakındı.Küçük bir hücredeydi.Peki burada ne işi vardı.Hafızasını yokladı.Bir şey çıkmıyordu.Ama kafası hala zonkluyordu.Hücrede hiçbir şey yoktu.Dışarıdan sesler geliyordu.Birden hatırlamaya başladı.
Saroz şehrine giderken dinlenmek için bir ağacın altına uzanmıştı.Uyandığında başında 5-6 kişi bekliyordu.İçlerinden biri Etar'ın kılıcını elinde tutuyordu.
"Bunu alıyorum umarım kusuruma bakmazsın"
Gerisini hatırlayamıyordu.Muhtemelen kafasına bir şeyle vurmuşlardı.Peki ondan ne istiyorlardı.Köle taciri olduklarını düşündü.Ne de olsa Etar iri biriydi ve ondan iyi bir köle olurdu.Şimdi buradan nasıl çıkacağını düşündü.Cebine baktığında mektup orada yoktu.Sinirden bağırıp küfürler savurmaya başladı.Uzun bir süre sonra siniri yatıştığında içeri iri bir adam girdi.Onu tuttuğu gibi dışarı çıkardı.Hiç debelenmemişti çünkü debelenerek sadece uysal olmadığını kanıtlardı.Onun yerine daha uygun bir zamanı beklemeliydi.Büyük bir odaya girmişlerdi.Odada 3 kişi vardı.Ancak hiç eşya yoktu.Geçici bir merkezleri olmalıydı.Onu tutan adam zayıf ve kısa boylu birini göstererek
"Yeni efendin bu adam.Senin için tam 100 altın ödedi.Her dediğini yapsan iyi olur yoksa kafanı keseriz."
Gözüne adamın belindeki bıçak ilişti.Onu almalıydı ama nasıl.Etar’ı bağlamak için ip alırken bıçağı çekti ve adamın bacağına sapladı.Diğer adamı ise tekmeyle yere yıktı.Yere yıkılan adamın belinden simsiyah kılıcını aldı.
"Bunu alıyorum umarım kusuruma bakmazsın"
Kılıcı sertçe kalbine sapladı sonra bacağı kanlar içinde yerde yatan adama yöneldi.Bayılmıştı.altın kesesini aldı ve olayın şokunu atlatamamış ufak tefek adama verdi.O sırada içeri giren üç adam diğerlerinin yerde yattığını görünce sarardılar.Etar onlarla dövüşürken arkasındaki pencerenin kırıldığını duydu ancak arkasını dönemeden kafasına yediği bir sopayla yere yıkıldı.
Drakai- Isınan üye
- Mesaj Sayısı : 142
Ruh Hali :
Kayıt tarihi : 09/08/08
Geri: Hikayem
Karanlık.Çok karanlık.Ve sessiz.Gereğinden fazla sessiz.Neresi burası.
“Bu sensin Etar.”
Etraf birden aydınlandı.Köle tacirleriyle savaştığı yerdi burası.Ama tamamen yanmıştı.Kafasına bir şeyle vurulduğunu hissetmişti Etar.Ama kafası acımıyordu.Birden yan tarafa baktı.Bulanık bir silüet ona bakarak konuşuyor ama dediklerini anlayamıyordu Etar.Birden netleşti.
“Bu sensin Etar.”
“Sen, sen kimsin.”
“Beni hatırlamadın mı?”
“Hayır.”
“Ben kuzenin Griter.”
“Büyücü olan mı?”
“Ta kendisi.”
“Hey,beni nasıl buldun.”
“Evden yükselen dumanları görünce buraya koştum ve seni buldum.”
“Yani bu yangını sen yapmadın.”
“Elbette.Bayılırken kafana bir şeyle vurulmuş gibi hissettin mi?”
“Nereden bildin?Hey peki bayıldığımı nereden bildin sen burada değildin ki?”
“İlk büyümde benimde başıma gelmişti.”
“Ne!Ben yapmış olamam.Ben yerimi gayet iyi biliyorum.Birçok şey olabilirim ama büyücü asla.”
“Değilsin zaten.Henüz değilsin.”
“Hayır,hayır unut gitsin.”
“Peki intikamında, sadece kılıçla düşmanlarını yenebileceğini mi sanıyorsun.”
“Eee,önce kılıç kullanmayı öğrenmeliyim sanırım.”
“Peki bana söz ver kılıçtan sonra sana ben büyü öğreteceğim.”
“Tamam tamam.Bir dakika intikam almak istediğimi nerden biliyorsun.”
“Yapma.Beni ne sanıyorsun sen ucuz bir büyücü mü?”
“Peki bir an önce yola çıkmalıyız.Olamaz yangında mektupta yanmış olmalı.”
“Ne mektubu.”
“Yaşlı Xen’in mektubu.Tabi sen bunu biliyordun?”
“Hayır.bu kez değil.”
“Bu sensin Etar.”
Etraf birden aydınlandı.Köle tacirleriyle savaştığı yerdi burası.Ama tamamen yanmıştı.Kafasına bir şeyle vurulduğunu hissetmişti Etar.Ama kafası acımıyordu.Birden yan tarafa baktı.Bulanık bir silüet ona bakarak konuşuyor ama dediklerini anlayamıyordu Etar.Birden netleşti.
“Bu sensin Etar.”
“Sen, sen kimsin.”
“Beni hatırlamadın mı?”
“Hayır.”
“Ben kuzenin Griter.”
“Büyücü olan mı?”
“Ta kendisi.”
“Hey,beni nasıl buldun.”
“Evden yükselen dumanları görünce buraya koştum ve seni buldum.”
“Yani bu yangını sen yapmadın.”
“Elbette.Bayılırken kafana bir şeyle vurulmuş gibi hissettin mi?”
“Nereden bildin?Hey peki bayıldığımı nereden bildin sen burada değildin ki?”
“İlk büyümde benimde başıma gelmişti.”
“Ne!Ben yapmış olamam.Ben yerimi gayet iyi biliyorum.Birçok şey olabilirim ama büyücü asla.”
“Değilsin zaten.Henüz değilsin.”
“Hayır,hayır unut gitsin.”
“Peki intikamında, sadece kılıçla düşmanlarını yenebileceğini mi sanıyorsun.”
“Eee,önce kılıç kullanmayı öğrenmeliyim sanırım.”
“Peki bana söz ver kılıçtan sonra sana ben büyü öğreteceğim.”
“Tamam tamam.Bir dakika intikam almak istediğimi nerden biliyorsun.”
“Yapma.Beni ne sanıyorsun sen ucuz bir büyücü mü?”
“Peki bir an önce yola çıkmalıyız.Olamaz yangında mektupta yanmış olmalı.”
“Ne mektubu.”
“Yaşlı Xen’in mektubu.Tabi sen bunu biliyordun?”
“Hayır.bu kez değil.”
Drakai- Isınan üye
- Mesaj Sayısı : 142
Ruh Hali :
Kayıt tarihi : 09/08/08
Geri: Hikayem
Hayal kırıklığı içinde yola çıktılar.Mektup’u kaybetmişlerdi ancak yine de küçük bir umutla Saroz şehrine doğru yeniden yola çıktılar.Yol çok uzundu ve de çok sıkıcı.Etar,Griter’e ne kadar bundan hoşlanmamış gibi bir cevap verse de büyü yapmış olmasıyla gurur duyuyordu.Kim bilir belki bir gün Kritheis veya Oiagros gibi büyük bir büyücü olurdu.Saroz’a vardıklarında inanılmaz yorulmuşlardı.Hemen bir hana girip yattılar.Tabi Etar’ın sahip olduğu son parayla.
* * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * *
Derin suyun içinden bir balık sıçradı gökyüzüne.Dev bir balık.Havada kendince gezinen sineği yuttu bir anda.Tam suya dalacaktı ki havada sessizce süzülen bir kartal avladı onu.Avından mutlu evine dönen kartal daha bir yere konamadan göğsüne saplanan okla yere yıkıldı.
“Hey bir kartal vurdum.”
“Aferin Jester.İyi bir av oldu.”
Yavaş yavaş yağmaya başlayan yağmurda evlerine döndüler.İyi bir ziyafet çekeceklerdi.Kapı vuruldu ve içeri giren adam bir mektup uzattı ardından hızlanan yağmurda kayboldu.Avcı yavaşça mektubu açtı.
“Sevgili Dostum,
Yıllardır beklediğimiz çocuğu bulduğuma inanıyorum.Ona bir mektup vereceğim ve seni bulmasını söyleyeceğim.Büyük bir ihtimalle mektubu kaybedecektir.O olduğunu anlayacağına eminim.Onu eğit ve görevini nasıl yerine getireceğini bildir.Şu anda ne kadar önemli olduğunu bilmiyor.Sadece intikam almak istiyor.Kısa zamanda sana ulaşacaktır.
Eski Bilge Cortoprixa(Kısaca Xen)
* * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * *
Derin suyun içinden bir balık sıçradı gökyüzüne.Dev bir balık.Havada kendince gezinen sineği yuttu bir anda.Tam suya dalacaktı ki havada sessizce süzülen bir kartal avladı onu.Avından mutlu evine dönen kartal daha bir yere konamadan göğsüne saplanan okla yere yıkıldı.
“Hey bir kartal vurdum.”
“Aferin Jester.İyi bir av oldu.”
Yavaş yavaş yağmaya başlayan yağmurda evlerine döndüler.İyi bir ziyafet çekeceklerdi.Kapı vuruldu ve içeri giren adam bir mektup uzattı ardından hızlanan yağmurda kayboldu.Avcı yavaşça mektubu açtı.
“Sevgili Dostum,
Yıllardır beklediğimiz çocuğu bulduğuma inanıyorum.Ona bir mektup vereceğim ve seni bulmasını söyleyeceğim.Büyük bir ihtimalle mektubu kaybedecektir.O olduğunu anlayacağına eminim.Onu eğit ve görevini nasıl yerine getireceğini bildir.Şu anda ne kadar önemli olduğunu bilmiyor.Sadece intikam almak istiyor.Kısa zamanda sana ulaşacaktır.
Eski Bilge Cortoprixa(Kısaca Xen)
Drakai- Isınan üye
- Mesaj Sayısı : 142
Ruh Hali :
Kayıt tarihi : 09/08/08
Geri: Hikayem
Etar esneyerek yatağında doğruldu.Kalkacak kadar güçlü hissetmiyordu kendini.Sanki hala uyuyor gibiydi.Griter’i dürttü ve bağırarak:
“Kalksana sabah olmuş.”
“Tamam,tamam.Sen altınları çuvala doldur ben de kapıyı açayım.”
“Ne? Ne diyorsun?”
“Hıh.Bir şey mi söyledin.”
“Kalk ve hazırlan general’in yanına gitmeliyiz.”
“Tamam geliyorum.”
Etar tam olarak ne dediğinin farkına vardığında heyecandan ölecek gibi oldu.General’i bulmalıydı.Bu gün büyük gündü.Tabii mektup yanında olsaydı.Ama belki bir umut vardı hala.
Griter’i beklemeden koşarak handan çıktı.İnsanlar işlerinin başına yeni yeni geçmeye başlamışlardı.Fırıncı ocağı yakıyor,oduncu ormana doğru yürüyor,pazarcılar satılacak şeyleri çıkarıyorlardı.Hancı ise çoktan işinin başına geçmişti.Hemen fırıncının yanına koştu.
“Hey bu şehrin generali nerdedir bilir misin?”
“General mi?Senin gibi birinin generalle ne işi olabilir ki?”
“Benimle öyle konuşma ben valinin oğluyum.Yani öyleydim babam öldü.Şimdi de öbür tarafın valisi olabilir.Neyse bu seni hiç ilgilendirmez generalin yerini söyle sadece.”
“Tamam tamam şu büyük evde yaşıyor.”
Fırıncı eve büyük derken gerçekten büyüğü kastetmişti.Gösterdiği ev neredeyse bir saray kadardı.Ve dev bir bahçesi vardı.Bahçe de ise generalin adamları eğitim yapıyordu.Hemen eve doğru koştu.Kapıyı çaldı ve Beklemeye koyuldu.Kapı biraz sonra açılmıştı.Kapıda görkemli bir adam duruyordu.Muhteşem kıyafetleri içinde iri yarı bir adam.
“General?”
“Hayır hayır ben onun hizmetkarıyım.Buyrun general sizi üst katta bekliyor.”
“Beni mi bekliyor?”
“Elbette geldiğinizi pencereden gördü.”
Biraz çekinerek içeri girdi.Üst kata çıkarken kendinden emin görünmeye çalışsa da burada kendini ezilmiş hissediyordu.İçerisi muhteşem dekore edilmişti.Generalin onu beklediği odaya girdiğinde gözlerine inanamadı.İpek koltukların yanındaki sehpalarda altından süs eşyaları ve çeşitli antikalar.
“Buraya otur.”
Generalin sesini duyunca güveni yerine geldi.Babasından öğrendiği bir şekilde selam vererek ipek koltuğa oturdu.Ve generale olan biteni anlatmaya başladı.
“Merak etme sana inanıyoruz Xen bana senin geleceğini ve mektubu da kaybedeceğini söylemişti.”
“Gerçekten mi?Gerçi ben buraya niçin geldiğimi bile bilmiyorum.”
“Tabii ki eğitim için.Sen çok güçlü bir savaşçı olacaksın.”
“Gerçekten mi?Zaten ben de bunu umuyordum.”
Etar ve General sohbete dalmışlardı.Etar çok mutlu görünüyordu ve de öyleydi zaten.Hikayenin bundan sonra iyi bir savaşçı olup savaşlara katılarak devam edeceğini sanıyordu ama öyle olmayacağını general dahil tüm Alanceb Meclisi biliyordu.
“Kalksana sabah olmuş.”
“Tamam,tamam.Sen altınları çuvala doldur ben de kapıyı açayım.”
“Ne? Ne diyorsun?”
“Hıh.Bir şey mi söyledin.”
“Kalk ve hazırlan general’in yanına gitmeliyiz.”
“Tamam geliyorum.”
Etar tam olarak ne dediğinin farkına vardığında heyecandan ölecek gibi oldu.General’i bulmalıydı.Bu gün büyük gündü.Tabii mektup yanında olsaydı.Ama belki bir umut vardı hala.
Griter’i beklemeden koşarak handan çıktı.İnsanlar işlerinin başına yeni yeni geçmeye başlamışlardı.Fırıncı ocağı yakıyor,oduncu ormana doğru yürüyor,pazarcılar satılacak şeyleri çıkarıyorlardı.Hancı ise çoktan işinin başına geçmişti.Hemen fırıncının yanına koştu.
“Hey bu şehrin generali nerdedir bilir misin?”
“General mi?Senin gibi birinin generalle ne işi olabilir ki?”
“Benimle öyle konuşma ben valinin oğluyum.Yani öyleydim babam öldü.Şimdi de öbür tarafın valisi olabilir.Neyse bu seni hiç ilgilendirmez generalin yerini söyle sadece.”
“Tamam tamam şu büyük evde yaşıyor.”
Fırıncı eve büyük derken gerçekten büyüğü kastetmişti.Gösterdiği ev neredeyse bir saray kadardı.Ve dev bir bahçesi vardı.Bahçe de ise generalin adamları eğitim yapıyordu.Hemen eve doğru koştu.Kapıyı çaldı ve Beklemeye koyuldu.Kapı biraz sonra açılmıştı.Kapıda görkemli bir adam duruyordu.Muhteşem kıyafetleri içinde iri yarı bir adam.
“General?”
“Hayır hayır ben onun hizmetkarıyım.Buyrun general sizi üst katta bekliyor.”
“Beni mi bekliyor?”
“Elbette geldiğinizi pencereden gördü.”
Biraz çekinerek içeri girdi.Üst kata çıkarken kendinden emin görünmeye çalışsa da burada kendini ezilmiş hissediyordu.İçerisi muhteşem dekore edilmişti.Generalin onu beklediği odaya girdiğinde gözlerine inanamadı.İpek koltukların yanındaki sehpalarda altından süs eşyaları ve çeşitli antikalar.
“Buraya otur.”
Generalin sesini duyunca güveni yerine geldi.Babasından öğrendiği bir şekilde selam vererek ipek koltuğa oturdu.Ve generale olan biteni anlatmaya başladı.
“Merak etme sana inanıyoruz Xen bana senin geleceğini ve mektubu da kaybedeceğini söylemişti.”
“Gerçekten mi?Gerçi ben buraya niçin geldiğimi bile bilmiyorum.”
“Tabii ki eğitim için.Sen çok güçlü bir savaşçı olacaksın.”
“Gerçekten mi?Zaten ben de bunu umuyordum.”
Etar ve General sohbete dalmışlardı.Etar çok mutlu görünüyordu ve de öyleydi zaten.Hikayenin bundan sonra iyi bir savaşçı olup savaşlara katılarak devam edeceğini sanıyordu ama öyle olmayacağını general dahil tüm Alanceb Meclisi biliyordu.
Drakai- Isınan üye
- Mesaj Sayısı : 142
Ruh Hali :
Kayıt tarihi : 09/08/08
Geri: Hikayem
İlk Ders:Silahını Sev
Hana Döndüğünde keyfinden havalarda uçuyordu sanki Etar.Ailesi öldürüldüğünden den beri ilk kez mutlu olmuştu.Griter’in sinirli bakışlarına aldırmadan karşısına oturdu.Griter:
“En azından birimiz mutlu görünüyor.”
“Elbette.Komutanla konuştum.Artık karşında bir Tragor şövalyesi duruyor.”
“Ooo,tabi başka nereye gidebilirdin ki.AMA BEN BURADA MERAKIMDAN ÖLDÜM NEDENSE.”
“Bağırmana gerek yok.Seni uyandıramadığım için tek başıma gittim.”
“Tamam tamam.Sanırım sinirime yenik düştüm.Eee,derslerin başladı mı?”
“Yarın güneş doğarken ilk dersim başlayacak.O kadar heyecanlıyım ki.”
Griter’in ne bağırması ne de siniri neşesini kaçırmamıştı.Hemen yattı.Ancak uzun süre uyuyamadı.Sonunda uyuduğunda küçücük oda sessizliğe boğuldu.Gecenin korkunç karanlığında bir gün daha bitti ve bir yenisi başladı.
Griter kalktığında Etar’ı evde bulamamıştı.Halktan yerini öğrendiği kadarıyla eğitim yapacakları yere gitti ve çalıların arasına saklandı.Eğitimi izlemek istiyordu ama Etar buna asla izin vermezdi.”Zaten hep huysuz bir çocuk olmuştu” diye düşündü.
Etar generalle konuşuyordu.Kılıcı belinde diğer diğer çocukların yanına geçti.General gür bir sesle bağırdı:”Evet,ilk dersimiz silahınızı sevmek ve onunla bütünleşmek.”
Etar:”Böyle bir derse gerek yok ben kılıcımı zaten çok seviyorum.”
General hiçbir şey söylemedi.Sadece Etar’ın yanına gitti ve hızlı bir hamleyle Etar’ın kılıcını aldı.Sonra eline tahtadan,kılıca benzetilmiş ama yapanın pek de yetenekli olmadığını belli eden bir sopa verdi.Etar ne kadar bunu neden yaptığını anlasa da bozulmuştu.Bunu surat ifadesine yansıttı.Bu sırada Griter Kahkahalarla gülmemek için kendini zor tutuyordu.
“Önemli olan size ait olan bir şeyi değil, o an hayatınızı kurtaracak olan şeyi sevip onunla bütünleşmek ve saygı duymaktır.Bunu başardığınızda bir kılıca, bir topuza veya bir mızrağa ihtiyacınız olmayacak. O an elinizdeki şeyle dövüşebileceksiniz.Şimdi hepinizin silahlarınızı alacağım.”
General dediğini yaptıktan sonra az önce konuştuğu yere dönerek konuşmasına devam etti:
”Şimdi gidebilirsiniz, eğitimin ilk aşaması bitti.Bir hafta sonra buraya gelin.Bu arada bu bir hafta boyunca elinizdeki tahta kılıçlarla kendinizi savunacaksınız.Kim bilir belki size saldıran olur.”
General topladığı silahları bir çantaya doldurup arkasına bile bakmadan gitti.Etar ise sanki donakalmıştı.Orada öylece bekliyordu.Herkes homurdanarak evine dönüyordu ancak Etar olayı daha yeni kavramıştı.Omuz silkti, sonra elindeki kılıca(tabii kılıç denebilirse)baktı.Sessizce yürümeye koyuldu.Hana vardığında yarım saat geçmişti.Etrafa bakındı, Griter yoktu.Bir yere gitti herhalde diye düşünüp yatağına yattı.
Griter bu sırada sokakta, hanın önünde bekliyordu.Etar’ın hemen ardından girerse dikkat çekeceğini düşünmüştü. Dakikalar sonra nihayet içeri girdiğinde Etar onu karşıladı ve nerede olduğunu sordu.Griter bunu hiç düşünmemişti!
Hemen kaçamak bir cevap vermek için atıldı ama aklına bir şey gelmiyordu.Sonunda:
“Ekmek almaya gitmiştim.”
“Güzel, bende acıkmıştım ekmek nerede?”
Griter’in yüzü sarardı.
“Şey...Hiç ekmek kalmamış ben de alamadım.”
“Ama ben fırının önünden geçerken bir sürü ekmek vardı?”
“Ama ben geçerken yoktu!Of be ne laf anlamaz birisin.”
Etar omuz silkti ve söylenerek içeri gitti.Griter yırttığına sevinmişti.Etar’ın peşinden odaya gitti ve yattı.Ertesi sabah Griter erkenden kalkmıştı.O da eğitim yapmalıydı ne de olsa henüz acemiydi.
Hana Döndüğünde keyfinden havalarda uçuyordu sanki Etar.Ailesi öldürüldüğünden den beri ilk kez mutlu olmuştu.Griter’in sinirli bakışlarına aldırmadan karşısına oturdu.Griter:
“En azından birimiz mutlu görünüyor.”
“Elbette.Komutanla konuştum.Artık karşında bir Tragor şövalyesi duruyor.”
“Ooo,tabi başka nereye gidebilirdin ki.AMA BEN BURADA MERAKIMDAN ÖLDÜM NEDENSE.”
“Bağırmana gerek yok.Seni uyandıramadığım için tek başıma gittim.”
“Tamam tamam.Sanırım sinirime yenik düştüm.Eee,derslerin başladı mı?”
“Yarın güneş doğarken ilk dersim başlayacak.O kadar heyecanlıyım ki.”
Griter’in ne bağırması ne de siniri neşesini kaçırmamıştı.Hemen yattı.Ancak uzun süre uyuyamadı.Sonunda uyuduğunda küçücük oda sessizliğe boğuldu.Gecenin korkunç karanlığında bir gün daha bitti ve bir yenisi başladı.
Griter kalktığında Etar’ı evde bulamamıştı.Halktan yerini öğrendiği kadarıyla eğitim yapacakları yere gitti ve çalıların arasına saklandı.Eğitimi izlemek istiyordu ama Etar buna asla izin vermezdi.”Zaten hep huysuz bir çocuk olmuştu” diye düşündü.
Etar generalle konuşuyordu.Kılıcı belinde diğer diğer çocukların yanına geçti.General gür bir sesle bağırdı:”Evet,ilk dersimiz silahınızı sevmek ve onunla bütünleşmek.”
Etar:”Böyle bir derse gerek yok ben kılıcımı zaten çok seviyorum.”
General hiçbir şey söylemedi.Sadece Etar’ın yanına gitti ve hızlı bir hamleyle Etar’ın kılıcını aldı.Sonra eline tahtadan,kılıca benzetilmiş ama yapanın pek de yetenekli olmadığını belli eden bir sopa verdi.Etar ne kadar bunu neden yaptığını anlasa da bozulmuştu.Bunu surat ifadesine yansıttı.Bu sırada Griter Kahkahalarla gülmemek için kendini zor tutuyordu.
“Önemli olan size ait olan bir şeyi değil, o an hayatınızı kurtaracak olan şeyi sevip onunla bütünleşmek ve saygı duymaktır.Bunu başardığınızda bir kılıca, bir topuza veya bir mızrağa ihtiyacınız olmayacak. O an elinizdeki şeyle dövüşebileceksiniz.Şimdi hepinizin silahlarınızı alacağım.”
General dediğini yaptıktan sonra az önce konuştuğu yere dönerek konuşmasına devam etti:
”Şimdi gidebilirsiniz, eğitimin ilk aşaması bitti.Bir hafta sonra buraya gelin.Bu arada bu bir hafta boyunca elinizdeki tahta kılıçlarla kendinizi savunacaksınız.Kim bilir belki size saldıran olur.”
General topladığı silahları bir çantaya doldurup arkasına bile bakmadan gitti.Etar ise sanki donakalmıştı.Orada öylece bekliyordu.Herkes homurdanarak evine dönüyordu ancak Etar olayı daha yeni kavramıştı.Omuz silkti, sonra elindeki kılıca(tabii kılıç denebilirse)baktı.Sessizce yürümeye koyuldu.Hana vardığında yarım saat geçmişti.Etrafa bakındı, Griter yoktu.Bir yere gitti herhalde diye düşünüp yatağına yattı.
Griter bu sırada sokakta, hanın önünde bekliyordu.Etar’ın hemen ardından girerse dikkat çekeceğini düşünmüştü. Dakikalar sonra nihayet içeri girdiğinde Etar onu karşıladı ve nerede olduğunu sordu.Griter bunu hiç düşünmemişti!
Hemen kaçamak bir cevap vermek için atıldı ama aklına bir şey gelmiyordu.Sonunda:
“Ekmek almaya gitmiştim.”
“Güzel, bende acıkmıştım ekmek nerede?”
Griter’in yüzü sarardı.
“Şey...Hiç ekmek kalmamış ben de alamadım.”
“Ama ben fırının önünden geçerken bir sürü ekmek vardı?”
“Ama ben geçerken yoktu!Of be ne laf anlamaz birisin.”
Etar omuz silkti ve söylenerek içeri gitti.Griter yırttığına sevinmişti.Etar’ın peşinden odaya gitti ve yattı.Ertesi sabah Griter erkenden kalkmıştı.O da eğitim yapmalıydı ne de olsa henüz acemiydi.
Drakai- Isınan üye
- Mesaj Sayısı : 142
Ruh Hali :
Kayıt tarihi : 09/08/08
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz